1 Eylül 2014 Pazartesi

Kayıp Balık Nemo



Çocuk filmlerine oldum olası bayılırım, izlerken de kendimce not alırım. Sizinle severek, bayılarak izlediğim Nemo’nun hikâyesiyle başlamak istedim. Yazı kesinlikle önbilgi-spoiler içerir, dikkat!
Bir palyaço balığı olan Marlin, belki de karısının zamansız ölümü nedeniyle küçük oğlu Nemo için fazla kaygılanmaktadır. Ancak Nemo'nun da kendi başına hareket etmesi gerektiği zamanlar gelir çatar. Deniz altı dünyasının okuluna gidip, eğitim görmek zorundadır. Nemo bu okula giderken Marlin'in korktuğu başına gelir ve oğlu arkadaşları ile oynadıkları tehlikeli bir oyun sırasında gözünün önünde kaybolur.” diye açıklamış ne güzel http://tr.wikipedia.org/wiki/Kay%C4%B1p_Bal%C4%B1k_Nemo

Önce filmin adından başlayalım. İngilizcesi “Finding Nemo” yani “Nemo’yu Bulmak”. Burada hem kaybolan Nemo’yu babasının bulması hem de Nemo’nun kendi içindeki gücü, cesareti bulması vurgulanıyor. Ama gelelim çevirisine, “Kayıp Balık Nemo” çok net, ama karamsar bir seçim olmuş bir çocuk filmi için, İngilizcedeki motivasyonu beklerdik:)

Film masmavi bir denizde başlıyor, hemen kendimi kaptırıverdim. Anne ve baba palyaço balığı arasındaki konuşmaya şahit oluyoruz, iyi komşulardan, çevredeki iyi okullardan bahsediyorlar. Daha filmin açılışında birçok anne babayı temel kaygılarından yakalayıveriyorlar: Güvenli çevre ve iyi eğitim. O sırada kamera bir sürü balık yumurtasına dönüyor ve yeni bir ebeveyn korkusu duyuyoruz babadan-Marlin’den: Ya beni sevmezlerse. Her anne babanın korkusudur çocuğu tarafından sevilmemek, yeterince sevilmemek. Bunu dile getirerek bu soru’nun evrenselliği de vurgulanmış oluyor. Tabi birkaç dakika keyifli sohbet ve görselliğin ardından o korkutucu sahne çıkageliyor, dev bir barakuda anne-baba palyaço balığına bakıyor. Burada annenin yavrularına yönelmesiyle babanın anneyi kurtarma çabası göz dolduruyor ve Marlin barakudanın darbesiyle karanlığa gömülüyor. Her travma kişinin zihninde bir karanlık taraf olduğu için karanlık da filmde devreye giriyor. Birçok çocuk için ürkütücü, kaygı verici bir sahne olduğunu söyleyebilirim. Anne ve babanın varlığında bile zarar görebilme ihtimali baş etmesi zor bir düşüncedir çocuklar için. Derken Marlin Nemo’yu buluyor ve onu daha doğmadan sakinleştirmeye başlıyor: Geçti canım, baban burada, yanında, söz veriyorum sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Babanın yaşadığı travma ileriki dönem için kontrol ihtiyacını arttırıyor, bunu Nemo’ya aşılıyor.


Tabi bu olaydan sonra bir anda Nemo büyüyor ve okul çağına geliyor filmde. Ve o anda Nemo’nun bir küçük uğurlu yüzgecini görüyoruz, hemen her çocukta olabilecek bir yetersizliğin temsili olarak. Babanın ne durumda olduğunu Nemo’nun yaşadığı yerden çıkmasıyla hemen anlıyoruz, baba hala kaygılı: Nemo kımıldama, oradan, tek başına çıkamazsın… Nemo kurtulunca da: Neren kanıyor? Kan beynine hücum etti mi? Bu yıl okuldan emin misin? 5-6 yıl sonra git. Unutmaman gereken şey okyanus tehlikelidir. Nemo’nun büyüyene kadar ne kadar korkutulduğu ortada ama Nemo inatçı, ayrılmak, bireyselleşmek ve keşfetmek istiyor. Babanın tüm ısrarlarına, okul yolundaki uyarılarına rağmen okul alanına geliyorlar. Okul alanı dediğimiz de resifin harika bir yeri.her ne kadar Marlin ne kadar Nemo’dan ayrılırken zorlanıyorsa örnek bir balık anne de hemen sahneye giriyor. Ağzını kocaman açıyor ve rahatlıkla çocuklarıyla vedalaşıp dönüp gidiyor. Kaygılı bir babayı dengelemek için kaygısız bir ebeveyni de sahnelemişler. Hemen okul ortamı içinde farklı özellikteki balıklar, balık grupları göze çarpıyor. Biraz Amerikan klişesi de kokuyorlar, zorbalar-bully’ler.


Birden harika sesiyle bir vatoz görünüyor, öğrencilerine sesleniyor, neşeli, büyük, kapsayıcı. Ve küçük balıklara: Gelin kaşifler! diyor, bir öğretmen için ne güzel bir cümle! Bu arada hemen Marlin araya giriyor ve başlıyor Nemo’yu anlatmaya: Dinlensin, çok yüzemez… diye devam ediyor. Diğer ebeveynler bırakırken Marlin “vadiyi” duyunca takılıyor grubun peşine. Nemo babadan ayrılırken çok rahat ama baba öyle değil, kontrol edemediği bir alanda, kontrol edemediği kişilerle oğlu bir arada!!! Derken öğretmen bir yerde duruyor ve yaramaz bir grup balık gruptan uzaklaşıyor, merak içinde olan Nemo takılıyor peşlerine. İnsanlara ait ile nesne görünüyor, bir tekne. Merak içinde ona bakıyor ufaklıklar, bir de güzel isim takmışlar: Teneke. Çocukların basitliği, netliği burada yine devreye giriyor. Tenekeye dokunma konusunda konuşurken Nemo’nun iç sesi devreye giriyor: Babam tehlikeli olduğunu söyledi. Evet, çocuklarla doğru iletişim kurulduğunda siz olmasanız da sınırlarınız devam eder. Ama maalesef filmde iç ses gerçek oluyor ve Marlin birden beliriyor, iç ses dışarı çıkıyor ve bir direnç-inatlaşma oluşuyor. Baba Nemo’yu dinlemeden, “sen bunu düşünüyordun, ben olmasaydım giderdin, tamam okula 2 yıl sonra başlıyorsun” diye konuşmaya başlıyor, hatta ceza bile veriyor. Oysa ki Nemo öyle bir balık değil, kendisini korumasını öğrenmiş. Ama bunu babasına göstermek için sınırın dışına çıkıyor, burada sınır da okyanusun büyüklüğü ve bulundukları resifin bittiği yerle temsil edilmiş, harika bir sahne. Derken Nemo babasına: Senden nefret ediyorum, diyor. Yani, olduğun bu babadan nefret ediyorum, demek istiyor. Ve tenekeye doğru yüzüyor. Marlin o sırada bağırıyor: Başka balığın eline düşeceksin, ben kurtarmak zorunda kalacağım. Babanın bir kaygısı da kendisinin zorlanması ve çocuğunun baş etme becerisinin farkında olmaması. Bu sahnelerde anne yerine baba figürünün kullanılmasının çok daha mantıklı olduğunu düşündüm. Birçok filmde-çizgi filmde anne ön plandayken babanın da ebeveyn rolü harika verilmiş. Derken Nemo tenekeye yüzüyor, babasına bakarak ona dokunuyor, fakat dönerken insanoğlu tüm doğa bozuculuğu ile orada beliriyor ve Nemo’yu yakalıyor. Bir ses geliyor Nemo’dan: Baba yardım et! Çocuklardaki sevgi-çaresizlik-yardım isteği-bireyselleşme hepsi bir sahnede verildi işte. Tabi Marlin deliriyor! Fotoğraf makinesinin flaşıyla bayılıyor, ayılınca yüzüyor yüzüyor ama Nemo çoktan gitti… Sadece bir dalgıçtan düşen deniz gözlüğü elinde kalıyor.


Marlin balıkların arasına karıştığında Dori ile karşılaşıyor Dori bizim bildiğimiz balık hafızalı balıklardan. Balık hafızası nedeniyle kaygısı yok, rahat, anlık yaşıyor. Yani Marlin’in tam tersi, onu dengelemek için harika bir karakter benceJ birlikte yol alıyorlar ve Marlin Dori’nin hafıza durumunu komik bir şekilde öğreniyor. O sırada bazı balıklarla karşılaşıyorlar ve palyaço balığından fıkra anlatmasını istiyorlar. Bu okul tanışmasında ve ileriki sahnelerde de var, dış görünüş-ad-ünvan sebebiyle aslında olmadığımız biri gibi algılanmamızın bir resmedilişi aslında. Ve Marlin hiç komik olmayan bir palyaço olarak aslında çocuğumuzun yaşadığı durumu harika anlatıyor. Bunun hemen arkasından dev bir köpekbalığı beliriyor ve bu önyargının dış görünüşle ilgili olan kısmı devreye giriyor: Köpekbalıkları tehlikelidir. Fakat bu köpekbalığı kendiyle mücadele halinde olan, vejetaryen, sevimli bir köpekbalığı, hatta kendisine destek olsun diye bir adsız-balık yemezler grubu bile kurmuşJ Dori ve Marlin bu gruba bir anda misafir oluyorlar. Bu sırada herkesin bir sınır-zaafı vardır, diye düşündükleri için sanırım küçük bir darbe sonra Dori’nin burnu kanıyor ve köpekbalığımız canavara dönüşüyor. Bazı çocuklar için bu biraz korkutucu olabilir, dikkat.

Marlin köpekbalığından kaçarken Nemo kendini bir akvaryumda buluyor. Anlıyoruz ki bir diş hekimi dalış sırasında Nemo’yu bulmuş, muayenehanesindeki akvaryuma getirmiş. Akvaryumda tam bir hiyerarşi ve işbölümü var, bir deli sarı balık, aklı selim bir deniz yıldızı, kibar bir çöpçü görevi üstlenen balık, deneyimli bir balık.

Diş hekimi seçmelerini çocukların korkuları açısından çok uygun gördüm, keyifli bir ortam, hayvansever bir diş hekimi. Sadece yavru Nemo’yu alması dışındaL neyse, Nemo kendini akvaryumda buluyor, tam ceza olduğunu anladığı sırada cezanın cezası ortaya çıkıyor, Darla. Her aldığı balığı poşetinde sallayarak öldüren, diş hekiminin yeğeni Darla. Ve öğreniyoruz ki yeni hediyesi Nemo. O sırada Nemo bunları duyunca hava borusuna giriyor ve herkes yardıma koşuyor, bir ses duyuluyor: Kimse dokunmasın, kendin girdin kendin çıkarsın. İlk sahnede Marlin’in kaygısının aksine “kendin dene” diye, bir yüzgeci olmayan akvaryumun “babası” devreye giriyor ve Nemo bunu başarıyor. Akvaryumun akşamında da Nemo’nun gruba kabulü için bir sınav yapılıyor, görünürde korkunç olan sınavdan Nemo bir adımda geçiyor. Ve tek yüzgeçli balıktan filmin cümlesi geliyor: Nemo seçilmiş balık. Çünkü sadece o havalandırmadan geçebilecek büyüklükte. Bu seçilmiş kişi kavramı hepimizin biricikliğine bir vurgu yapıyor aslında, Matrix’te tavan yapan bu kavram çocuk filmlerinde de kendine yer buluyor. Tüm çocuklara: Sen de bu hayatta bir şeyleri yapabilmek için seçilmiş kişisin, diyor.

Bu sırada Dori ve Marlin denizin çooook çoook derinlerinde yolculuklarına devam ediyor. Aldıkları yardımla Marlin yolu tarif etse de çok bilmiş Marlin denizanaları arasından gitmeye zorluyor ve yanlışını anladığında iş işten geçmiş oluyor. Denizanaları arasıdan hafızası bozuk bir balıkla ortada kalan Marlin’in imdadına hep hayatımızda olduğu gibi “oyun” yetişiyor. “Evet şimdi bir oyun oynayacağız, yüzgeçlere dokunmak yok, sadece üstlerine zıpla!”. Her şeyi unutan Marlin tabi oyunun gücüyle bunu unutmuyor. Tıpkı çocukların oyun kurallarına sıkı sıkı bağlanması gibi, “hayıııır kural böyle değildi, böyle dememiştin!” diye sesler kulağımda yankılanıyor. Bu sahne aynı zamanda zor bir anı oyunlaştırma, Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir” filmini çağrıştırdı. Bir babanın çocuğuna savaşı oyun gibi sunmasını üzülerek izlemiştik.



Bu sırada Nemo üzgün üzgün akvaryumun içinden bakarken görülüyor. Baba ve oğul ikisi de umutsuz durumda. Akvaryumun babası ise Nemo’ya babasının kendisini mutlaka aradığını söylüyor, Nemo ise “O beni aramıyor ki” diyor. Çocuklardaki hayal kırıklığı ile umut birbirine çok yakındır. Burada “aramıyor ki” dediği, “arar ama ya bulamazsa” korkusuyla da birlikte geliyor. Derken Nemo’nun kaçma denemesini görüyoruz ve burada dikkati çeken Nemo’nun yeni ismi: Balık Yemi. Balıkları cezbeden, ama kandıran, küçük tatlı yiyeceklerdir balık yemleri. Nemo da burada biraz “yem” oluyor deneme için. Ama hevesimiz kursağımızda kalıyor, ilk deneme başarısız oluyor. Burada Marlin gibi aşırı kaygılı bir babadan, çocuğunu tehlikeye atan bir babaya geçiyoruz. Her ikisi de baş etmesi zor bir durum çocuk için. Neyse Nemo kurtuluyor.

Nemo denemesini bitirirken Dori’yi kurtaran Marlin, baygın bir biçimde bir denizkaplumbağasının üzerinde gözlerini açıyor. Şaşkınlıkla grubu izliyor, Dori’yi görüyor. Dori’ye kaygıyla yaklaşsa da onun yavru kaplumbağalarla oynamasını görünce rahatlıyor. Derken bir baba kaplumbağa oğlunu akıntının dışına atıyor ve Marlin hemen kurtarmaya giderken, baba kaplumbağa: Dur bakalım, kendi nasıl yüzüyor? Yani, dur bakalım becerisi ne, dur bakalım gözüm üzerinde, ben de babayım merak etme, davranışı gösteriyor ve yavru kaplumbağa büyük bir güvenle akıntıya geri dönüyor. Ve Marlin hep içinde olan soruyu soruyor: Tek başlarına mı? Hazır olduklarını nasıl anlıyorsun?! Cevap basit: Anlayamıyoruz, zamanı gelince kendileri bilir. Annebabaların çocuklarını gözlemlemelerini, kontrol etmelerini ama engellememelerini anlatan kısa bir sahne. zaten film çocuk filmi değil, annebabalara ders sanki:)

Böyle böyle kamplumbağadan balığa, balıktan yengece, yengeçten pelikana Marlin’in macerası Nemo’ya kadar gidiyor. Pelikan Marlin’in macerasını anlatırken Nemo’nun yüz ifadesi ve “o benim babam” demesi hayranlık verici. Sevdiğim bir kitap olan Var Olan Annenin Yokluğu’nda “her çocuk annebabasını sevme kapasitesiyle doğar” sözü geldi aklıma. Bence sevme ve bir döneme kadarJ hayran olma. Çocuk ayrıştıkça Süpermen olan annebaba maalesef Clark  Kent’e döner ki bu da istediğimiz bir şeydir.

Babasının cesaretini duyan Nemo da aşka gelir ve hemen kaptığı minik taşı akvaryuma koyar, planı başlatır. Ama o sırada tehlike yuvası okyanusta Marlin ve Dori’yi balina yutar. Marlin umutsuzdur ve Dori’ye: Nemo’ya ona kötü bir şey olmayacağına söz vermiştim, der. Dori belki en akıllı lafını eder: Komik bir söz vermişsin. Çünkü o zaman hiçbir şey olmaz, hiç eğlenemez. Tehlike sınırını bilmek, uyarmak, göstermek, birlikte deneyimlemek önemlidir ama çocuğu bu sınırdan uzakta tutmak hem kendini korumasını engeller hem de gerçekçi değildir. Aşırı koruyucu, akvaryum ebeveynler maalesef çocuğun benlik gelişimi için zorlayıcıdır.

Sonunda balinadan kurtulurlar, sevimli pelikan Marlin ve Dori’yi muayenehaneye getirir. Nemo da bir yolunu bulup dışarı çıkar, ama babası Nemo’yu öldü zannedince işler karışır -Burası biraz sürpriz olsun- Sonunda Dori’nin harika hafızası sayesinde baba oğul kavuşur.



Ama okyanusun acımasızlığı devam eder, pardon insanoğlunun her yerde karşımıza çıkması. Filmin başında Nemo’yu alınca başlayan bu heyecan filmin sonunda Nemo ve diğer balıkları avlayana kadar devam ediyor. Nemo’nun ve babasının son sınavını burada görüyoruz. Başaracağımdan eminim baba! Babaya direniş ve karşısında direnişe katılan bir baba. Kurtulmanın ardından Nemo hafif yaralanır ve baba Nemo’yu ilk saldırı anında bulduğu hali hatırlar. Burada annebabaların her zaman dediği: Sen benim için hep bebeksin, sözü anlamlı oluyor. Ayılan Nemo babayı derinden yakalar: Senden nefret etmiyorum baba. Her annebabanın bildiği ama ilk nefret söylemiyle karşılaştığında üzüldüğü bir durumdur bu, seni sevmiyorum, senden nefret ediyorum, keşke annem-babam olmasaydın, keşke beni doğurmasaydın gibi. Burada karşı konulamaz annebaba bağını yırtıp atmak için söylenen ama bu bağı ayakta tutan bir istek var: Bunu desem de beni sevmeye devam et:)

Veee mutlu son, Marlin’in bu sefer Nemo’yu ilk okul sahnesindeki gibi üstünde zıplayarak uyandırdığını görüyoruz. Rahatça okula gidiyorlar, baba el sallıyor, Nemo geri dönüp sarılınca biraz bırakmak istemese de durumu çaktırmıyor:) Bu sahnede Nemo kadar Marlin’in de kendini açtığı, palyaço balığı olarak ilk esprisini yaptığını görüyoruz. Dori nerde demeyin, köpekbalıklarıyla birlikte.

Aklım akvaryumdaki balıklarda kaldı diyenler merak etmesin, onlar da son model temizleme aletini bozup kendilerini okyanusta buluyorlar.





Eveeet, muhteşem bir müzik eşliğinde filmimiz Nemo uzaklaşırken bitiyor. Filmin müzikleri Thomas Newman’a ait, kapanış müziği ise “Beyond The Sea” Robbie Williams tarafından seslendirilmiş. Filmin hafifliğini, mutluluğunu ve sonunun rahatlığını yansıtıyor. Tabiii küçük sürpriz sevenler buraya, yazılar akaıp gidiyor gidiyor. Derken lambalı korkunç balık ve önünde titreyen minicik bir balık beliriyor. Hepimiz korkarken o küçük balık tüm sahneyi yutuyor. Pixar’ın son sözü: Küçük balık büyüğü yer:)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder