Çocuk filmlerine oldum olası
bayılırım, izlerken de kendimce not alırım. Sizinle severek, bayılarak
izlediğim Nemo’nun hikâyesiyle başlamak istedim. Yazı kesinlikle
önbilgi-spoiler içerir, dikkat!
“Bir palyaço balığı olan Marlin, belki de karısının zamansız ölümü
nedeniyle küçük oğlu Nemo için fazla kaygılanmaktadır. Ancak Nemo'nun da kendi
başına hareket etmesi gerektiği zamanlar gelir çatar. Deniz altı dünyasının
okuluna gidip, eğitim görmek zorundadır. Nemo bu okula giderken Marlin'in korktuğu
başına gelir ve oğlu arkadaşları ile oynadıkları tehlikeli bir oyun sırasında
gözünün önünde kaybolur.” diye açıklamış ne güzel http://tr.wikipedia.org/wiki/Kay%C4%B1p_Bal%C4%B1k_Nemo
Önce filmin
adından başlayalım. İngilizcesi “Finding Nemo” yani “Nemo’yu Bulmak”. Burada
hem kaybolan Nemo’yu babasının bulması hem de Nemo’nun kendi içindeki gücü,
cesareti bulması vurgulanıyor. Ama gelelim çevirisine, “Kayıp Balık Nemo” çok
net, ama karamsar bir seçim olmuş bir çocuk filmi için, İngilizcedeki
motivasyonu beklerdik:)
Film
masmavi bir denizde başlıyor, hemen kendimi kaptırıverdim. Anne ve baba palyaço
balığı arasındaki konuşmaya şahit oluyoruz, iyi komşulardan, çevredeki iyi
okullardan bahsediyorlar. Daha filmin açılışında birçok anne babayı temel
kaygılarından yakalayıveriyorlar: Güvenli çevre ve iyi eğitim. O sırada kamera
bir sürü balık yumurtasına dönüyor ve yeni bir ebeveyn korkusu duyuyoruz
babadan-Marlin’den: Ya beni sevmezlerse. Her anne babanın korkusudur çocuğu
tarafından sevilmemek, yeterince sevilmemek. Bunu dile getirerek bu soru’nun
evrenselliği de vurgulanmış oluyor. Tabi birkaç dakika keyifli sohbet ve
görselliğin ardından o korkutucu sahne çıkageliyor, dev bir barakuda anne-baba
palyaço balığına bakıyor. Burada annenin yavrularına yönelmesiyle babanın anneyi
kurtarma çabası göz dolduruyor ve Marlin barakudanın darbesiyle karanlığa
gömülüyor. Her travma kişinin zihninde bir karanlık taraf olduğu için karanlık
da filmde devreye giriyor. Birçok çocuk için ürkütücü, kaygı verici bir sahne
olduğunu söyleyebilirim. Anne ve babanın varlığında bile zarar görebilme
ihtimali baş etmesi zor bir düşüncedir çocuklar için. Derken Marlin Nemo’yu
buluyor ve onu daha doğmadan sakinleştirmeye başlıyor: Geçti canım, baban
burada, yanında, söz veriyorum sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Babanın
yaşadığı travma ileriki dönem için kontrol ihtiyacını arttırıyor, bunu Nemo’ya
aşılıyor.
Tabi bu
olaydan sonra bir anda Nemo büyüyor ve okul çağına geliyor filmde. Ve o anda
Nemo’nun bir küçük uğurlu yüzgecini görüyoruz, hemen her çocukta olabilecek bir
yetersizliğin temsili olarak. Babanın ne durumda olduğunu Nemo’nun yaşadığı
yerden çıkmasıyla hemen anlıyoruz, baba hala kaygılı: Nemo kımıldama, oradan,
tek başına çıkamazsın… Nemo kurtulunca da: Neren kanıyor? Kan beynine hücum etti
mi? Bu yıl okuldan emin misin? 5-6 yıl sonra git. Unutmaman gereken şey okyanus
tehlikelidir. Nemo’nun büyüyene kadar ne kadar korkutulduğu ortada ama Nemo
inatçı, ayrılmak, bireyselleşmek ve keşfetmek istiyor. Babanın tüm ısrarlarına,
okul yolundaki uyarılarına rağmen okul alanına geliyorlar. Okul alanı dediğimiz
de resifin harika bir yeri.her ne kadar Marlin ne kadar Nemo’dan ayrılırken
zorlanıyorsa örnek bir balık anne de hemen sahneye giriyor. Ağzını kocaman
açıyor ve rahatlıkla çocuklarıyla vedalaşıp dönüp gidiyor. Kaygılı bir babayı
dengelemek için kaygısız bir ebeveyni de sahnelemişler. Hemen okul ortamı
içinde farklı özellikteki balıklar, balık grupları göze çarpıyor. Biraz
Amerikan klişesi de kokuyorlar, zorbalar-bully’ler.

Birden
harika sesiyle bir vatoz görünüyor, öğrencilerine sesleniyor, neşeli, büyük,
kapsayıcı. Ve küçük balıklara: Gelin kaşifler! diyor, bir öğretmen için ne
güzel bir cümle! Bu arada hemen Marlin araya giriyor ve başlıyor Nemo’yu
anlatmaya: Dinlensin, çok yüzemez… diye devam ediyor. Diğer ebeveynler
bırakırken Marlin “vadiyi” duyunca takılıyor grubun peşine. Nemo babadan
ayrılırken çok rahat ama baba öyle değil, kontrol edemediği bir alanda, kontrol
edemediği kişilerle oğlu bir arada!!! Derken öğretmen bir yerde duruyor ve
yaramaz bir grup balık gruptan uzaklaşıyor, merak içinde olan Nemo takılıyor
peşlerine. İnsanlara ait ile nesne görünüyor, bir tekne. Merak içinde ona
bakıyor ufaklıklar, bir de güzel isim takmışlar: Teneke. Çocukların basitliği,
netliği burada yine devreye giriyor. Tenekeye dokunma konusunda konuşurken
Nemo’nun iç sesi devreye giriyor: Babam tehlikeli olduğunu söyledi. Evet,
çocuklarla doğru iletişim kurulduğunda siz olmasanız da sınırlarınız devam
eder. Ama maalesef filmde iç ses gerçek oluyor ve Marlin birden beliriyor, iç
ses dışarı çıkıyor ve bir direnç-inatlaşma oluşuyor. Baba Nemo’yu dinlemeden,
“sen bunu düşünüyordun, ben olmasaydım giderdin, tamam okula 2 yıl sonra
başlıyorsun” diye konuşmaya başlıyor, hatta ceza bile veriyor. Oysa ki Nemo
öyle bir balık değil, kendisini korumasını öğrenmiş. Ama bunu babasına
göstermek için sınırın dışına çıkıyor, burada sınır da okyanusun büyüklüğü ve
bulundukları resifin bittiği yerle temsil edilmiş, harika bir sahne. Derken
Nemo babasına: Senden nefret ediyorum, diyor. Yani, olduğun bu babadan nefret
ediyorum, demek istiyor. Ve tenekeye doğru yüzüyor. Marlin o sırada bağırıyor:
Başka balığın eline düşeceksin, ben kurtarmak zorunda kalacağım. Babanın bir
kaygısı da kendisinin zorlanması ve çocuğunun baş etme becerisinin farkında
olmaması. Bu sahnelerde anne yerine baba figürünün kullanılmasının çok daha
mantıklı olduğunu düşündüm. Birçok filmde-çizgi filmde anne ön plandayken
babanın da ebeveyn rolü harika verilmiş. Derken Nemo tenekeye yüzüyor, babasına
bakarak ona dokunuyor, fakat dönerken insanoğlu tüm doğa bozuculuğu ile orada
beliriyor ve Nemo’yu yakalıyor. Bir ses geliyor Nemo’dan: Baba yardım et!
Çocuklardaki sevgi-çaresizlik-yardım isteği-bireyselleşme hepsi bir sahnede
verildi işte. Tabi Marlin deliriyor! Fotoğraf makinesinin flaşıyla bayılıyor,
ayılınca yüzüyor yüzüyor ama Nemo çoktan gitti… Sadece bir dalgıçtan düşen
deniz gözlüğü elinde kalıyor.

Marlin
balıkların arasına karıştığında Dori ile karşılaşıyor Dori bizim bildiğimiz
balık hafızalı balıklardan. Balık hafızası nedeniyle kaygısı yok, rahat, anlık
yaşıyor. Yani Marlin’in tam tersi, onu dengelemek için harika bir karakter
benceJ birlikte yol alıyorlar ve Marlin Dori’nin hafıza durumunu
komik bir şekilde öğreniyor. O sırada bazı balıklarla karşılaşıyorlar ve
palyaço balığından fıkra anlatmasını istiyorlar. Bu okul tanışmasında ve
ileriki sahnelerde de var, dış görünüş-ad-ünvan sebebiyle aslında olmadığımız
biri gibi algılanmamızın bir resmedilişi aslında. Ve Marlin hiç komik olmayan
bir palyaço olarak aslında çocuğumuzun yaşadığı durumu harika anlatıyor. Bunun
hemen arkasından dev bir köpekbalığı beliriyor ve bu önyargının dış görünüşle
ilgili olan kısmı devreye giriyor: Köpekbalıkları tehlikelidir. Fakat bu
köpekbalığı kendiyle mücadele halinde olan, vejetaryen, sevimli bir
köpekbalığı, hatta kendisine destek olsun diye bir adsız-balık yemezler grubu
bile kurmuşJ Dori ve Marlin bu gruba bir anda misafir oluyorlar. Bu
sırada herkesin bir sınır-zaafı vardır, diye düşündükleri için sanırım küçük
bir darbe sonra Dori’nin burnu kanıyor ve köpekbalığımız canavara dönüşüyor.
Bazı çocuklar için bu biraz korkutucu olabilir, dikkat.
Marlin
köpekbalığından kaçarken Nemo kendini bir akvaryumda buluyor. Anlıyoruz ki bir
diş hekimi dalış sırasında Nemo’yu bulmuş, muayenehanesindeki akvaryuma
getirmiş. Akvaryumda tam bir hiyerarşi ve işbölümü var, bir deli sarı balık,
aklı selim bir deniz yıldızı, kibar bir çöpçü görevi üstlenen balık, deneyimli
bir balık.
Diş hekimi
seçmelerini çocukların korkuları açısından çok uygun gördüm, keyifli bir ortam,
hayvansever bir diş hekimi. Sadece yavru Nemo’yu alması dışındaL
neyse, Nemo kendini akvaryumda buluyor, tam ceza olduğunu anladığı sırada
cezanın cezası ortaya çıkıyor, Darla. Her aldığı balığı poşetinde sallayarak
öldüren, diş hekiminin yeğeni Darla. Ve öğreniyoruz ki yeni hediyesi Nemo. O
sırada Nemo bunları duyunca hava borusuna giriyor ve herkes yardıma koşuyor,
bir ses duyuluyor: Kimse dokunmasın, kendin girdin kendin çıkarsın. İlk sahnede
Marlin’in kaygısının aksine “kendin dene” diye, bir yüzgeci olmayan akvaryumun
“babası” devreye giriyor ve Nemo bunu başarıyor. Akvaryumun akşamında da
Nemo’nun gruba kabulü için bir sınav yapılıyor, görünürde korkunç olan sınavdan
Nemo bir adımda geçiyor. Ve tek yüzgeçli balıktan filmin cümlesi geliyor: Nemo
seçilmiş balık. Çünkü sadece o havalandırmadan geçebilecek büyüklükte. Bu
seçilmiş kişi kavramı hepimizin biricikliğine bir vurgu yapıyor aslında,
Matrix’te tavan yapan bu kavram çocuk filmlerinde de kendine yer buluyor. Tüm
çocuklara: Sen de bu hayatta bir şeyleri yapabilmek için seçilmiş kişisin,
diyor.
Bu sırada
Dori ve Marlin denizin çooook çoook derinlerinde yolculuklarına devam ediyor.
Aldıkları yardımla Marlin yolu tarif etse de çok bilmiş Marlin denizanaları
arasından gitmeye zorluyor ve yanlışını anladığında iş işten geçmiş oluyor.
Denizanaları arasıdan hafızası bozuk bir balıkla ortada kalan Marlin’in
imdadına hep hayatımızda olduğu gibi “oyun” yetişiyor. “Evet şimdi bir oyun
oynayacağız, yüzgeçlere dokunmak yok, sadece üstlerine zıpla!”. Her şeyi unutan
Marlin tabi oyunun gücüyle bunu unutmuyor. Tıpkı çocukların oyun kurallarına
sıkı sıkı bağlanması gibi, “hayıııır kural böyle değildi, böyle dememiştin!”
diye sesler kulağımda yankılanıyor. Bu sahne aynı zamanda zor bir anı
oyunlaştırma, Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir” filmini çağrıştırdı. Bir
babanın çocuğuna savaşı oyun gibi sunmasını üzülerek izlemiştik.

Bu sırada
Nemo üzgün üzgün akvaryumun içinden bakarken görülüyor. Baba ve oğul ikisi de
umutsuz durumda. Akvaryumun babası ise Nemo’ya babasının kendisini mutlaka
aradığını söylüyor, Nemo ise “O beni aramıyor ki” diyor. Çocuklardaki hayal
kırıklığı ile umut birbirine çok yakındır. Burada “aramıyor ki” dediği, “arar
ama ya bulamazsa” korkusuyla da birlikte geliyor. Derken Nemo’nun kaçma
denemesini görüyoruz ve burada dikkati çeken Nemo’nun yeni ismi: Balık Yemi.
Balıkları cezbeden, ama kandıran, küçük tatlı yiyeceklerdir balık yemleri. Nemo
da burada biraz “yem” oluyor deneme için. Ama hevesimiz kursağımızda kalıyor,
ilk deneme başarısız oluyor. Burada Marlin gibi aşırı kaygılı bir babadan,
çocuğunu tehlikeye atan bir babaya geçiyoruz. Her ikisi de baş etmesi zor bir
durum çocuk için. Neyse Nemo kurtuluyor.
Nemo
denemesini bitirirken Dori’yi kurtaran Marlin, baygın bir biçimde bir
denizkaplumbağasının üzerinde gözlerini açıyor. Şaşkınlıkla grubu izliyor,
Dori’yi görüyor. Dori’ye kaygıyla yaklaşsa da onun yavru kaplumbağalarla
oynamasını görünce rahatlıyor. Derken bir baba kaplumbağa oğlunu akıntının
dışına atıyor ve Marlin hemen kurtarmaya giderken, baba kaplumbağa: Dur
bakalım, kendi nasıl yüzüyor? Yani, dur bakalım becerisi ne, dur bakalım gözüm
üzerinde, ben de babayım merak etme, davranışı gösteriyor ve yavru kaplumbağa
büyük bir güvenle akıntıya geri dönüyor. Ve Marlin hep içinde olan soruyu
soruyor: Tek başlarına mı? Hazır olduklarını nasıl anlıyorsun?! Cevap basit:
Anlayamıyoruz, zamanı gelince kendileri bilir. Annebabaların çocuklarını
gözlemlemelerini, kontrol etmelerini ama engellememelerini anlatan kısa bir
sahne. zaten film çocuk filmi değil, annebabalara ders sanki:)
Böyle böyle
kamplumbağadan balığa, balıktan yengece, yengeçten pelikana Marlin’in macerası
Nemo’ya kadar gidiyor. Pelikan Marlin’in macerasını anlatırken Nemo’nun yüz ifadesi
ve “o benim babam” demesi hayranlık verici. Sevdiğim bir kitap olan Var Olan
Annenin Yokluğu’nda “her çocuk annebabasını sevme kapasitesiyle doğar” sözü
geldi aklıma. Bence sevme ve bir döneme kadarJ
hayran olma. Çocuk ayrıştıkça Süpermen olan annebaba maalesef Clark Kent’e döner ki bu da istediğimiz bir şeydir.
Babasının
cesaretini duyan Nemo da aşka gelir ve hemen kaptığı minik taşı akvaryuma
koyar, planı başlatır. Ama o sırada tehlike yuvası okyanusta Marlin ve Dori’yi
balina yutar. Marlin umutsuzdur ve Dori’ye: Nemo’ya ona kötü bir şey
olmayacağına söz vermiştim, der. Dori belki en akıllı lafını eder: Komik bir
söz vermişsin. Çünkü o zaman hiçbir şey olmaz, hiç eğlenemez. Tehlike sınırını
bilmek, uyarmak, göstermek, birlikte deneyimlemek önemlidir ama çocuğu bu
sınırdan uzakta tutmak hem kendini korumasını engeller hem de gerçekçi
değildir. Aşırı koruyucu, akvaryum ebeveynler maalesef çocuğun benlik gelişimi
için zorlayıcıdır.
Sonunda
balinadan kurtulurlar, sevimli pelikan Marlin ve Dori’yi muayenehaneye getirir.
Nemo da bir yolunu bulup dışarı çıkar, ama babası Nemo’yu öldü zannedince işler
karışır -Burası biraz sürpriz olsun- Sonunda Dori’nin harika hafızası sayesinde
baba oğul kavuşur.

Ama
okyanusun acımasızlığı devam eder, pardon insanoğlunun her yerde karşımıza
çıkması. Filmin başında Nemo’yu alınca başlayan bu heyecan filmin sonunda Nemo
ve diğer balıkları avlayana kadar devam ediyor. Nemo’nun ve babasının son
sınavını burada görüyoruz. Başaracağımdan eminim baba! Babaya direniş ve karşısında
direnişe katılan bir baba. Kurtulmanın ardından Nemo hafif yaralanır ve baba
Nemo’yu ilk saldırı anında bulduğu hali hatırlar. Burada annebabaların her
zaman dediği: Sen benim için hep bebeksin, sözü anlamlı oluyor. Ayılan Nemo
babayı derinden yakalar: Senden nefret etmiyorum baba. Her annebabanın bildiği
ama ilk nefret söylemiyle karşılaştığında üzüldüğü bir durumdur bu, seni
sevmiyorum, senden nefret ediyorum, keşke annem-babam olmasaydın, keşke beni
doğurmasaydın gibi. Burada karşı konulamaz annebaba bağını yırtıp atmak için
söylenen ama bu bağı ayakta tutan bir istek var: Bunu desem de beni sevmeye
devam et:)
Veee mutlu
son, Marlin’in bu sefer Nemo’yu ilk okul sahnesindeki gibi üstünde zıplayarak
uyandırdığını görüyoruz. Rahatça okula gidiyorlar, baba el sallıyor, Nemo geri
dönüp sarılınca biraz bırakmak istemese de durumu çaktırmıyor:) Bu
sahnede Nemo kadar Marlin’in de kendini açtığı, palyaço balığı olarak ilk
esprisini yaptığını görüyoruz. Dori nerde demeyin, köpekbalıklarıyla birlikte.
Aklım akvaryumdaki
balıklarda kaldı diyenler merak etmesin, onlar da son model temizleme aletini
bozup kendilerini okyanusta buluyorlar.
Eveeet,
muhteşem bir müzik eşliğinde filmimiz Nemo uzaklaşırken bitiyor. Filmin
müzikleri Thomas Newman’a ait, kapanış müziği ise “Beyond The Sea” Robbie
Williams tarafından seslendirilmiş. Filmin hafifliğini, mutluluğunu ve sonunun
rahatlığını yansıtıyor. Tabiii küçük sürpriz sevenler buraya, yazılar akaıp
gidiyor gidiyor. Derken lambalı korkunç balık ve önünde titreyen minicik bir
balık beliriyor. Hepimiz korkarken o küçük balık tüm sahneyi yutuyor. Pixar’ın
son sözü: Küçük balık büyüğü yer:)